En olumlu vazgeçişlerimiz. En oluru ile onsuz, yaşadıklarımızla sonsuz gibi gelen akşamlar yaşarız biz. Oysa hepsi aynı yokluk masalının kahramanları değil mi, sabit bir nüfusta yaşlanan. Hep aynı eylemlerle geçer saatler. Etraftaki herkes kumla oynadığını üstünü kirlettiğini düşünür yalnızca, sanki hiç çocuk olmamış gibi. Düşersin; kanar, oynarsın; kızar. Atarsın kendini bir tümsekten uçarcasına; kırılır. Mutluluk hissini anlayabilmek için onca hatalar yaparsın, deneyim deyip geçer. Zaman yalnızca gündüz, öğlen ve geceden ibarettir. Saat ise, sana söylenenlerle. Gel denir gelirsin, git denir gidersin. Önce yavaş yavaş sanırsın her şeyi sonra çok hızlı oluverir. Bir anda.
Ve başlar, bütün dünyanın kendini kurtaramadığı yalnızlık vebası. Oluruna bırakmış gibi sürüklenirken zamanın içinde. Bir sultana pir inanırsın. Oysa basit bir problemdir her şey. Herkesin en sonunda çözebildiği. Zaman gelir tıkanırsın. Acıkırsın, susarsın, güler ağlarsın. Bazen sıkıntı basar içinde böyle dolu dolu, geçmeyecek sanırsın. Bazen bir selamı yeter en sevdiğinin. Sorunları herkes gibi sende yaşarsın. Fakat en kötüsü korkarsın. Sebebini bilmeden. Kimseye belli etmeden. Yalnızca içinde. En gizlin de.
Nasıl bir badiredir atlatamadığımız. Her dereyi aşar da insan, küçük bir hisse mi yenik düşer. Yıkın beni, yıkın; olduğum yere yıkın beni. Bir sigarayı basar gibi kül tablasına, bir karıncayı ezer gibi ayağınızla. Olduğum yere yapıştırın beni. Özgürce düşünmek mi dersiniz siz buna. Gömdüğünüz bedenlerin kaçının ahını aldınız bu dünyada. Bırakın düşünelim en azından. İliklerimize işlermişçesine, kendi hür irademizle, nasıl olsa gömeceksiniz bizi de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder